Fanny hanım,

Şu cana gelişimizle binlerce yıl,

daha kolayını seçememenin laneti belki

yaşadıklarınızı yaşadım; sizin aşkınıza benzer,

hiçbir şeye benzemeyen o hali, yüzyıllar dururken aramızda,

duygular yan yana.

Bu yaşayan el, şimdi sıcak ve yetkin,
istekle kavrayan; eğer soğusaydı,
mezarların buzdan sessizliğinde,
öyle ruhların uğrağı günlerin ve
ürperten düş gecelerin. Kuruyan
kanı kalbinin arzulardı, tekrar
akmayı damarlarında kızıl ve
vicdanın – durgun – görür buradır.
Durduğum sana doğru.

Çağımda. Mektup yazamayacağıma göre

yazdığım da mektup olamaz.

Varamayacağıma göre sana aşk

varlığım da…

.

.

.

Tüm şiirlerini neredeyse duvarlar arasında yazan

üstelik durur iken ardında kapının doğa

gizi, gizemi aralarken bulutlar bir parıltı demeti ile

sarı sıcak geceleri ak ak lacivert ve,

doğdu ne de zora bazı bebekler..

Zaman zaman düştüğü yerden
hareket etti günler için;
sınırsızken son rüzgarlar
gökyüzünde; ah, canı sıkkın
ve yorgun göz yuvaların.
Bayram ettirir onları denizin
enginliğinde; ah, kaba şamata
ile doludur kulakları veya
beslenmiş fazlaca bıktıran melodi
ile otur eski mağaranın ağzına
yakın ve düşün, deniz kızları
başlayacakmış gibi birlikte
söylemeye.

Su, ateşim.

Ağacım bitkiyim kim bilir be toprak!

Tahminim. Ver bana baharından, geç kalsam da

yetiştirmem gereken şey çok; kör olmadan, tad/t-alabilirken.

Muhtaç rızasına, bakar aksine de bilmez

yalnızca rıza ister, diler

sudan olsun sebep olsun görmeye,

yemeden içmeden kesilmekten başka.

Yazamam sanıyorum hiç
iç benim iç oldukça

gören göze dahi anlaşılmaz yazım
işiten tene yalım eserek buz;

tendendik.

Tenden tene den,

denden den’ e de ten.

Nefret ediyorum senden, de bana.

Anlayamıyorum yoksa yaşamı, iyiliğin

olsun rahatım ölümümde;

mektuplarımızın mürekkebi hala ıslakken

ki damlar da kalbime yatıştırır aklımı.

Belki esirgenir sevda pervazın birisine,

sürünür sana parıldayarak,

göğün tepelerinden; yağmur gibi ensene,

göz çukurlarına yıldırım havliyle inen ışıltı.

Parlak Yıldız, sabit kalsam keşke senin gibi
Ama tutunmadan gecenin çatısına o ıssız ihtişamınla
Ve âlemin sabırlı, uyumayan Derviş’i gibi
İzlemeden o sonsuz açık göz kapaklarınla
Kutsal vaftizini bütün Dünya’nın
İnsanlık kıyılarına vuran suların
Ya da bakmadan dağların ve kırların
Üstüne düşmüş taze kardan maskesine
Öyle değil – Hayır; sadece sabit, yalnızca dingin
Yaslansam güzel yârimin körpe göğsüne
Hissetsem yumuşak iniş çıkışlarını sonsuza değin
Uyumasam tatlı bir tedirginlikle sonsuza değin
Sessiz, sabit kalsam duymak için nazik nefesini
Ve yaşasam sonsuza değin ya da bayılsam ölümüne 

John Keats’ e duygularımla,
duygularımla duyguma…

Kivedi Sins Ezgi’ için 9 yanıt

    • Yazmadan evvel düşürerek aklıma, yazma esnasınca tartarak yazılarımı yorumlara kapatma fikrini; sonunda bir süre daha böyle kalmasının doğru olacağına kılarak karar iyi yapmışım işte ki bu değerli sözlerine nail oldum.

      Liked by 1 kişi

      • İlham denilen olgu John Keats’den fany’e, kafka’dan milena’ya, sappho’dan viana, vian’dan koyu mürekkebe var olan nefis bir büyü, ve her zaman bu olacaktır. İnanılmaz bir zeka kaçıncı yüzyılda yaşayan bir şairden bahsedip bir başka şaire ilham gönderme. Tanımasaydın böyle bir şairi bilmeyecektim. Asıl ben teşekkür ederim.

        Liked by 1 kişi

      • Oruç Aruoba okurken de böyle oluyorum an an: anlamı gediğine yalınkat oturtamadığım zaman zihnimde. Sen de yaparsın bunu bana hep bilirsin üzerimdeki bu etkini de; ister istemez, bilir bilmez yaparak bunu.
        Ve daha nice ikili de saysan hem benzer hem benzemeziz kimselere.

        “İkisinimsin de” –
        “İkisi de’msin”!?
        “İkisinsim de-“?
        “İkisin de sim”!

        -Oruç ARUOBA

        Liked by 1 kişi

  1. Ben bir yorum yazmıştım. Yok olmuş. Üzgünüm iki kere. Birisi tekrar aynı duygunun vuruşlarını hecelerde hissedemeyeceğim için, öbürü bir şeyi yinelemeye çalışmaktan gelir bana. Teknolojiden bu hususta nefret ediyorum, bir kağıda yazsaydım misal dururdu orada. Kopyalamama, yapıştırmama bakmazdı bile, ihtiyaç olmazdı bu gibi şeylere.

    O nedenle aynı şeyleri tekrar etmeye çalışmayacağım.

    Sade ve ce boyalarından sızmak kalıyor bana, sana.

    Nasıl olur da mor; kırmızı ve maviden.
    Öyle düşün işte; renklerimizin tozu, kıvamı ki geçebiliyorum senin yurduna.

    Artık hakkını vermeliyim; özür de teşekkür de yok sana.

    Zira hep bunlar işgal ediyor olur yoksa üdeba üstüne üdeba.

    Sayıklıyor muyum uykumda..
    Sen hep bilerek yap. Bilmeyerek bilmediğini bilemezsin ki!

    Gözümde, bakışta, algılayıştasın.
    Eksilmedin, eksilmesin de.

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın